İki Dillilik (Bilingualism) ve İkinci Dil Öğretimi

Ömer 3,5 yaşında, hareketli bir çocuktu. Ancak, gün geçtikçe hırçınlaşmaya ve öfke nöbetleri geçirmeye başlamıştı. Annesi evde tek başına sıkıldığını düşünerek yuvaya başlatmıştı ancak bu kez de oradaki çocuklara vurduğu için şikayetler başlamıştı. Ömer, konuşmaya yeni başlamıştı ve söyledikleri anlaşılamıyordu. Annesi, Ömer’i İngiltere’de dünyaya getirmiş, iki yaşına geldiğinde Türkiye’ye dönmüşlerdi. Annesi İngilizce’yi erken yaşta öğrenmesini istediği için Ömer’le hem İngilizce hem Türkçe konuşmaya çalışıyordu. Yuvada da İngilizce derslerine katılıyordu. Ancak Ömer iki dilde de kendini ifade etmeyi başaramamıştı.

Öyle görünüyor ki Ömer, iki dilli bir ortamda büyümenin getirdiği sıkıntıyı yaşıyordu. Genelde çocuklar iki dili aynı anda edinmekte fazla sorun yaşamazlar. Ancak, bu dillerin ne şekilde sunulduğu, bireysel ve çevresel faktörler çok önemlidir!

Dil, tüm zihinsel süreçlerimizle ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiştir. Düşünmek, hatırlamak, kavramak, dikkatini yöneltmek, algılamak vb. tüm zihinsel faaliyetlerde dil vardır. Dil ve zihin birbirine paralel gelişmektedir. Bu nedenle çocuğun dil gelişimi onun tüm zihinsel gelişimini desteklemektedir. Bebekler dünyaya geldiklerinde içine doğdukları ortamda konuşulan dili edinme potansiyeline sahiptirler. Tüm dünyadaki bebekler doğdukları andan itibaren tüm sesleri çıkarabilme yetisine sahipken, zaman geçtikçe sadece etrafında konuşulan dildeki sesleri tekrar eder hale gelirler. İşte bu noktada farklı dil girdilerine maruz kalan bebekler farklı dilleri edinmeye başlarlar.

“İki dillik” (bilingualism), iki farklı dilde işletişim kurabilme becerisi anlamına gelmektedir. Doğdukları andan itibaren iki farklı dil konuşulan ortamda büyüyen çocuklar doğal bir şekilde iki dili de edinebilmektedirler. Bazı durumlarda üç ya da dört farklı dil konuşulan aile ortamında büyüyen çocuklar söz konusu olmaktadır. Bu gibi durumlar “çok dillilik” (multilingualism) olarak tanımlanır. “Tek dillilik” (monolingualism) ise, yalnızca bir dilin konuşulduğu ortamlarda büyüyen çocukların, bu dilde iletişim kurabilme becerisini ifade eder. Bazı araştırmacılar, farklı dilleri aynı anda edinmenin çocuğun dil gelişimini yavaşlattığını ve iletişim becerilerinin geri kaldığını ileri sürmektedir. Ancak, bu görüşe karşı çıkan araştırmacılar, özellikle ilk üç yılda beyin gelişminin çok önemli olduğunu ve bu dönemde çocuğun dil ediniminin daha kolay olduğunu ileri sürmektedirler. İki yaşındaki bir çocuğun beyninde, bir yetişkine oranla daha fazla sinaptik bağlantı vardır. Beyindeki bu sinaptik bağlantılar kullanılmadığında kaybedilir. Bu nedenle erken dönemde çocuğa iki farklı dil öğretmenin daha avantajlı olduğu vurgulanmaktadır. Dil edinimi, çocuk doğmadan önce başlar. Dil ediniminde en önemli basamak “anlama”nın gelişmesidir. Genelde bebeklerin anlaması konuşmasından 6 ay ileridedir. Dolayısıyla, bebek 6 aylık iken hatta doğumundan itibaren iki farklı dile maruz bırakılabilir. Pek çok çocuk doğal bir şekilde iki dili de edinmektedir.

“Dil edinmek” ile “Dil öğrenmek” arasındaki fark nedir?

Dil, insanlarda var olan doğal bir yeti sayesinde kendiliğinden edinilir. Her çocuk kendi dilini duyarak ve duyduklarını taklit ederek edinir. Yani ortada bilinçli ve sistemli bir öğrenme-öğretme durumu yoktur. Dil öğrenmek ise, kişinin istemli uğraşısını gerektirir. Öğrenme bir süreçtir ve aktif çaba gerektirir. Okullarda yabancı dil “öğretimi” artık okulöncesi döneme kadar indirgenmiştir. Çocuğa anaokulunda öğretilen yabancı sözcükler başka ortamlarda kullanılmazsa unutulmaya mahkumdur. Oysa “dil edinimi” sürekli devam eder. Ebeveynlerin bu iki durum arasındaki farkı iyi bilmesi ve çocuklarından ne bekleyebileceklerini net olarak kavramaları gerekir. 3-6 yaş arası çocuklara ikinci bir dil öğretmeye çalışmak ile çocuğun doğal olarak iki farklı dil ortamında büyümesi elbetteki aynı şey değildir. Yapılan araştırmalar ikinci dil öğreniminde 4-6 yaştaki çocukların, 7-9 yaş arası çocuklardan daha yavaş ilerlediklerini göstermiştir. Bunun nedeni ise, 4-6 yaş arası çocukların kendi anadillerine hakim olamayışları, öğrendiklerini paylaşacak sosyal ortamın kısıtlı olması ve okuma-yazma becerilerinin gelişmemiş olmasıdır. Pek çok çocuk anaokulunda öğrendiği sözcükleri belli bir süre sonra unutmakta ya da karıştırmaktadır. Ayrıca bu yaştaki çocuklara genellikle tek ya da iki sözcüklü ifadeler öğretilebilmektedir. Bu da çocuğun iletişim ihtiyacını karşılamamaktadır. İki farklı dil konuşulan ortamlarda büyüyen çocuklar ise aktif olarak iki dili de duymaya ve kullanmaya devam ederler. Dolayısıyla edindikleri diller daha kalıcı olur.

İki dili eşzamanlı edinmenin avantaj ve dezavantajlarınelerdir?

İki farklı dili doğal ortamlarda edinmek pek çok yönden avantaj sağlamaktadır. İki farklı dil iki farklı düşünme biçimini geliştirir, çocuk farklı kültürleri tanımanın sosyal avantajlarını kullanır. Eğer çocuk, her iki dili de anadilini konuşan kişilerden duyarak ediniyorsa, bu dilleri aksansız konuşabilir. Ancak bu durum, çocuk her iki dili de eşit olarak duyma ve konuşma fırsatına sahip olursa gerçekleşir. Örneğin, Amerika’da doğup büyüyen bir çocuğu düşünecek olursak, evde ebeveynleri anadilleri olan Türkçe’yi kullanacak, okulda ise öğretmen ve arkadaşlarıyla İngilizce konuşacaktır. Eğer, bu durum süreklilik arzeder, okuma-yazmayı da her iki dilde öğrenir ve kullanırsa, her iki dili aksansız konuşup, iletişim kurabilecektir. Buna karşın, zamanla evde Türkçe yerine hakim dil İngilizce olmaya başlarsa, ki zamanın büyük bölümünü okulda geçiren çocuk bu dili ev ortamında da kullanma eğilimi gösterecektir, çocuğun dominant dili İngilizce olacak ve Türkçe’deki yeterlilik düzeyi azalacaktır. Bu durum ileride dezavantaja dönüşebilir. İngilizce’yi sonradan öğrenmiş ve bu dile çok iyi hakim olamayan ebeveyn ya da diğer akrabaları ile çocuk arasında iletişim güçlüğü yaşanabilir. İkinci dil edinimi üç yaşından sonra başladığında, çocuk bir süre iki dil arasında bocalayabilir ve ilk edindiği dil gelişiminde yavaşlama olabilir. Ancak belli bir süre sonra çocuk duruma uyum gösterebilmektedir. İkinci dil ediniminin ilkokul dönemine denk gelmesi de çocuğun akademik yaşantısında dezavantaj yaratabilmektedir.

İki dilli çocukların dil gelişimini hızlandırmak için nelere dikkat edilmelidir?

İki farklı dil edinmek durumunda kalan ya da çocuklarına iki farklı dili eş zamanlı edindirmek isteyen aileler, çocuk doğduğu andan itibaren her iki dili de eşit olarak kullanmalıdırlar. Bu konuda uygulanabilecek yöntemlerden biri; çocuklarıyla konuşurken eşlerden birinin bir dilde diğerinin öteki dilde konuşması ve bu konuda kararlı olunmasıdır. Genellikle ebeveynlere kendilerini en kolay ve net ifade edebildikleri dilde konuşmaları önerilir. Bir başka yöntem ise, ev ortamında tek bir dilin kullanılmasıdır. Çocuk ikinci dili okul ortamında edinir. İki dilli çocuklar sık sık her iki dili bir arada kullanma eğilimi gösterirler. Örneğin, “annem bana yellow etek aldı” diyen çocuk kendini bir şekilde ifade etmeye çalıştığından, bu gibi durumlarda ebeveynler çocuğu anladığını göstermeli ve doğru model olmak için aynı cümle ya da ifadeyi kendi konuştukları dilde yeniden ifade etmelidirler. Dil, kullanma ihtiyacı duyulduğunda geliştirilebilir. Dolayısıyla, çocuğa her iki dili de kullanabilmesi için olanak yaratılmalıdır. O dili konuşabileceği farklı kişiler ve farklı ortamlar sağlanmalıdır. Çocuğun her iki dili de farklı cinsiyetlerden ve değişik yaş gruplarından (genç, çocuk, yaşlı) duyması yararlı olacaktır. Ebeveynler bu gibi farklılıkları yaratmak için özen göstermelidirler. Evcilik, doktorculuk gibi rol yapmayı içeren oyunlar ebeveynler ile oynandığında çocuğun dil gelişimine çok büyük katkı sağlamaktadır. Aynı zamanda, ebeveynlerin o anda yapmakta oldukları iş ile ilgili konuşmaları da, çocukların görme ve işitme duyularını aynı anda kullanmalarını sağladığından daha etkili bir yol olmaktadır. Çocuklarının dil gelişimlerini hızlandırmak isteyen ebeveynler, çocuğun cümlesini yeniden farklı sözcüklerle ifade etme metodunu da uygulayabilirler. Örneğin, çocuk “bu ağaç büyük” dediğinde ebeveyni “evet, o kocaman bir çam ağacı” diyerek çocuğu onaylamanın yanı sıra yeni sözcükler de öğretmiş olur. Masal okumak, hikaye anlatmak yeni sözcük ve cümle yapılarını öğrenmelerini destekler. Aynı sözcük veya cümlenin tekrarlandığı şarkılar, hareketli oyunlar dil edinimini eğlenceli hale getirecektir. Elbette ki yukarıda bahsedilen bu aktivitelerin her iki dilde eşit olarak yapılması çok önemlidir. Ancak, çocuğun kafasını karıştırmamak için her ebeveyn sadece en iyi konuştuğu dilde bu aktiviteleri gerçekleştirmelidir. Ebeveyn, aynı anda bir sözcük ya da cümleyi iki farklı dilde kullanmamalıdır! Çocuğun kişilik yapısı da dil edinim hızını belirlemektedir. Meraklı, girişken, soru soran ve iletişim kurmayı seven çocuklar her iki dilde hızlı ilerler. Utangaç, hata yapmaktan korkan, iletişim motivasyonu az olan çocuklar daha yavaş ilerler. Ebeveynlerin unutmaması gereken önemli bir nokta; çocuğun daha fazla duyma ve konuşma fırsatı bulduğu, okuma-yazmayı öğrendiği dile daha hakim olacağı ve az kullanılan dilde daha az etkin olacağıdır. Dolayısıyla 5 yaşında her iki dili de akıcı bir şekilde kullanabilen bir çocuk, okuma yazmayı yalnız bir dilde öğrenirse o dilde daha etkili olacak ve kullanmadığı dili zamanla unutacaktır.

Hangi durumlarda ikinci dil öğretilmemelidir?

Çocuk üç yaşına geldiği halde iki dilden birinde 2-3 sözcüklü cümle kuramıyorsa, karmaşık komutları anlamakta zorlanıyorsa, zihinsel engeli, işitme engeli, gelişimsel gerilik veya öğrenme güçlüğü varsa öncelikle bir dilde hakimiyet kazanmasını sağlamak amaçlanmalıdır. Çünkü, herhangi bir dilde iletişim kuramayan çocuk agresif tavırlar sergilemeye veya kendi iç dünyasına kapanmaya başlayabilir. Bu gibi durumlar söz konusu olduğunda çocuğun bir dilde (içinde bulunduğu sosyal çevre büyük oranda hangi dili kullanıyorsa) kendini ifade eder hale gelmesi için çaba sarf edilmeli, ikinci dil sunulmamalıdır.

İkinci dil “öğretimine” ne zaman ve hangi durumlarda başlamak uygundur?

Eğer çocuk bilingual değilse, yani ebeveynlerinin anadili ile içinde bulunulan toplumda kullanılan dil aynı ise burada “dil ediniminden” değil “dil öğretiminden” bahsediyoruz demektir. İkinci bir dil öğrenmeye başlama yaşı konusunda da farklı araştırmacılar farklı görüşler ileri sürmektedir. Bazıları çocuk kendi anadilini tam olarak edinmeden ikinci bir dil öğretmenin anadilin edinimini gerilettiğini ileri sürmektedir. Burada esas olan nokta şudur; 3-6 yaş arası bir çocuk kendi anadilinde anlaşılır olarak isteklerini, duygu ve düşüncelerini ifade edebiliyor, soru sorabiliyorsa, ikinci dil öğretmeye çalışmanın olumsuz etkisi olmayacaktır. Ancak, daha önce de belirtildiği gibi, yapılan araştırmalarda 3-6 yaş arası ikinci dil öğretilen çocuklar ile 8-12 yaş arası ikinci dil öğretilen çocuklar karşılaştırıldığında, büyük yaştaki grubun daha hızlı bir şekilde öğrendiği, ayrıca öğrenilen dilde unutmanın daha az olduğu görülmüştür. Bu araştırma, okulöncesi dönemde ikinci bir dil öğretmenin büyük avantaj sağlamadığına işaret etmektedir. Aynı araştırmada yetişkinlik dönemi ile 8-12 yaşlar karşılaştırıldığında, bu kez yaş ilerledikçe dil öğrenimindeki başarının azaldığı görülmüştür. Dolayısıyla, ikinci dil öğretmek için en uygun yaşlar ilköğretim yıllarına denk gelmektedir. Aynı çalışma ve yapılan diğer benzer çalışmalar, okul yıllarında öğrenilen bilgilerin yetişkinlik döneminde kullanılmaması halinde hızla unutulduğunu da göstermiştir. Okulöncesi dönemde, kendi anadilini kullanmakta sıkıntı yaşayan çocuklar söz konusu olduğunda, ikinci dil eğitimi vermek çocuğun daha fazla problem yaşamasına neden olabileceğinden önerilmemektedir. Anadilini çok rahat kullanarak kendini ifade etme becerisine sahip olan çocuklarda ise ikinci dil öğretiminin olumsuz bir etkisi yoktur. Hatta bir çok araştırma anadilini normal süreçlerde edinmekte olan çocuğa ikinci dil öğretmenin, çocuğun ikinci dile daha hakim olabilmesini kolaylaştırdığını, her iki dilde düşünebilme yetisini geliştirdiğini göstermiştir.